İdrak edilebilir şeylere yani hakikate yükselmek için duyularla kavranabilir şeyleri aşmayı başardığında zihin, insanın doğuştan sahip olduğu iç ışığa başvurur. Buradaki ilâhi ışık, duyularla algılamanın hiç payının olmadığı bir bilgi düzenine aittir. “Aristoteles’in bilim dilini ve Platon’un ideaları açımlayan vahiy dilini” konuşabilen Augustinus’un başardığı sentezi, yani idealar aracılığıyla zihnin aydınlanması öğretisini, Bonaventura da benimsemiştir. İki ayrı uç arasında merkez olan zihin, başka deyişle insan ruhu, üst veçhesiyle Tanrıya, alt veçhesiyle de nesnelere yönelir. Dolayısıyla “Aristoteles’i ya da Platon’un formlarını göz ardı etmek insan doğasının iki yönünden birini unutmak anlamına gelir.” Esere adını veren “yolculuk” (itinerarium) sözcüğü Hıristiyanlık terminolojisinde iki ayrı tanıma karşılık gelir. Bunların ilki, bir seyahatin güvenli geçmesi için edilen dua; diğeri ise kutsal hac yolculuğunun kendisi ya da bu yolculuğun tarifidir. Bonaventura’nın öğretisi, insan zihninin Tanrıya doğru yürüdüğü güzergâhı sunar. Aydınlatıcı bu yolda, inanan ve inandığı şeyi de anlamaya çalışan kişi devşirdiği tüm bilgilerde Tanrının emarelerini bulabilir.