2006 yılında yayınlanan bir belgesel, kısa sürede çılgınlığa dönüşerek tüm dünyayı kasıp kavurdu. İnternette 100 milyondan fazla insan tarafından izlendi. Film, dünya üzerinde doğru bildiğimiz ve inandığımız pek çok şeyin aslında yalan olduğunu sarsıcı bir dille anlatıyordu. İzlediğinizde midenize yumruk yemiş gibi hissediyordunuz. Belgeselin adı Zeitgeist’tı. Almanca karşılığı ise “Zamanın Ruhu”! “İnsanlığın kurtuluşu bu belgeselde!” diyen on binler, internet üzerinden örgütlenmeye ve filmde anlatılanları sorgulamaya başladılar. Öyle ki, pek çok ülkede Zeitgeist Hareketleri kuruldu. Bir belgesel filmle fitili ateşlenen bu akımın, aslında çok temel bir ekonomik önermesi vardı. İktisatın en temel önermesi olan “İhtiyaçlar sınırsız, kaynaklar ise sınırlıdır” denklemine bir cevap olarak kaynak bazlı ekonomiyle tüm insanlık refaha ulaşabilir teklifinde bulunuyordu. Peki, gerçekten de böyle bir modelle çıkış mümkün mü? İnsanlık, mevcut kaynaklar üzerinden doğru bir planlama ve eşit dağıtım yaparak yoksulluğun, açlığın ve adaletsizliğin önüne geçebilir mi? Sadece ekonomide değil ulaşımda, barınmada, sağlıkta tek merkezden yapılacak bir planlama insanlığın büyük derdine çare olabilir mi?