Bu kitabı, toplumsal hafızamızda depremin kalıcı bir yer etmesine katkıda bulunmak için yazıyorum. Depremi korkunç kılanın yerin sarsılmasından çok, bilgisiz, hazırlıksız, örgütsüz ve yanlış şekillerde kurduğumuz mekânlarımız ve yaşamlarımız olduğunun altını çizmek için yazıyorum. Her tür eşitsizliğin her tür “sarsıntıyı” derinleştirdiğini göstermek istiyorum. Olumsuzluklardan, sorumluluğu üstlenmeyen hem toplumun hem de devletin sorumlu olduğuna işaret etmek istiyorum. Toplumla devleti birlikte sorumlu eyleyiciler (aktörler) olarak işaretlerken amacım devletin sorumluluğunu dağıtmak değil, devlete yüklediğimiz sorumluluğun içini doldurmak. Her seferinde “artık geçti” diyemeyeceğimiz kadar iç içe olduğumuz deprem gerçeğini kabul edip, gereğini yapmaya bir çağrı bu – bundan önce yapılmış bin bir çağrıdan biri daha... “Gereği” de, bina