Şimdi çok uzaklarda, hatıralarda kalmış olan eski bir mahalleye yolum düştü, seneler sonra karlı bir kış sabahında! Eskilerden bir şeyler, bir aşinalık, bir tanıdık yüz, bir tanıdık sokak, bir tanıdık ev arıyordu gözlerim ama bulmak çok kolay olmayacak gibiydi.Zira mahalle diye bir şey kalmamıştı; devasa siteler, bloklar dümdüz edip geçmişti o güzelim mahalleyi, sokakları ve bizleri yeni bir yaşama biçimiyle karşı karşıya bırakmıştı!Bir taraftan da mahallenin sıcaklığını, komşuluk ilişkilerini, sabahın ve akşamın ayrı ayrı ve tatlı telaşını, satıcılarını, sevinçlerini, hüzünlerini düşünüyordum. Sonra birden karşıma çıkıverdi, birisi! Seneler öncesindeki gibi başında simit tepsisi, yine aynı hızlı adımlarla ve yine sağa sola hızlı bakışlarla “simit, simitçi” diye bağırarak yürüyüp gidiyordu. Halinde, tavrında, enerjisinde hiçbir değişiklik yoktu. Sanki seneler kendisinden hiçbir şey götürmemiş gibiydi ve yine aynı gayret ve heyecanla rızkının peşindeydi.Yaz kış, sıcak soğuk demeden yaptığı iş buydu ve hâlâ aynı işine devam ediyordu. Selamlaşıp hatırlaştık, bir simit aldım ve ayrıldık. O rızkının peşine düştü, biz de işimizin!”