“Rahatımın kaçacağından korkarak bir sersemlik zırhının içine saklanmıştım. Artık kendi kendimden utanıyordum. Birkaç kere ayağa kalktım. Aynaya bakmak, orada göreceğim zavallı çehreye tükürmek istedim. Bu kadarına cesaret edemedim. Kendi kendime, ‘Ne yapabilirdim? Elimden ne gelirdi? Ben kimim ki?’ diyor, fakat yine kendim, ‘Hiç olmazsa kaçmazdın... Hiç olmazsa dinlerdin. Kim olursan ol... Dünyada kendisi için hiçbir şeyi olmayan bir insanın bile başkalarına yardım edecek bir şeyi vardır... Hiç olmazsa bir tek sözü...’ diye cevap veriyordum.”Sabahattin Ali’nin 1930’lu yılların sonlarına doğru kaleme aldığı on üç öyküden oluşan kitabı Yeni Dünya, fakirliğin, çaresizliğin ve acımasızlığın kol gezdiği Anadolu’yu kendine has diliyle anlattığı, okura küçük bir çocuğun attığı her adımda dizine vuran güğümün acısını derinden hissettirdiği bir eser.Hayatını taşrada dans ederek kazanan bir kadının, atandığı köye yol yapılması için çabalayan bir öğretmenin, ailesini geçindirmenin yükünü omuzlarında taşıyan Hasan’ın, aşktan içi yanan bir garip berberin, sevdasını kanıtlamak için ovadan dağa tuz çuvalı taşırken yitip giden bir gencin ve diğer birçok sıkıntılı yaşamın gerçek öykülerini rahatı yerinde olanları huzursuz ederek, ustalıkla anlatıyor yazar.Yeni Dünya, Sabahattin Ali’nin sözünü sakınmadığı, eleştirel gerçekçi bir öykü derlemesi.