Resim sanatı ile hayatımın tüm duygularını ifade ettim bugüne kadar. Gün geldi eserlerim yani hayatımın tüm temsili bana ait yaşantılar olmaktan çıktı. Onların tüm insanlığın gerçekliği olduğunu fark ettim ve bu gerçekliği paylaşma arzusuyla doldum. Sonunda otobiyografik belgesel tadında bir sergi açmaya karar verdim. “Yas Bitti, Yüzleşme Zamanı” Geçmişle yüzleşmenin kolay olmadığını tahmin edersiniz. Geçmişin sancıları hala içimde. Ölümü tanıdım ilk, sonra sıkıca tutunduğum köklerimden kopup farklı diyarlara, ülkelere sürüklendim. Köklerimle yeniliklerin çatışmalarına şahit oldum. Tüm bu yalpalamalarımın arasında siyasi ve kültürel kaosların içinde kaldım. En sonunda tüm ailemi kaybettim ve küçük karabalık misali biraz da merakla farklı nehirlerde, denizlerde buluverdim kendimi. Tüm yaşadığımım bu çatışmaların ağırlığıyla, acılarımı, özlemlerimi, korku ve hayallerimi bir halının altına süpürüverdim. Ancak bir tarhana çorbasındaki kokunun sıcaklığını, ramazan ayında karda koşarak sıcak pideyi evine getirmenin mutluluğunu, kapıların kilitlenmediği ve kudretli duyguların var olduğu köyümün, kasabamın değerlerini çok özledim. Küçük karabalık gibi okyanuslarda savruldum; ancak o küçük nehirde öğrendiğim ve özlediğim değerler beni hep ayakta tuttu. Şimdi bu dirayetle halının altına sakladığım tüm duygularım ile tekrar yüzleştim. Meğer ben FransızAzize Jeanne d’Arc gibi, Fuzuli’nin kız kardeşi Firuze gibi yıllarca yazmışım. Yazmışım da kafeslerde saklamışım tüm yazdıklarımı. Bana kendimle, yazdıklarımla, çizdiklerimle yüzleşmeyi öğreten sevgili ailem yok... Babamın soyu Nalburoğulları yok, annemin soyu Biliyuloğulları yok... Yoklar ama tüm varlıklarıyla yanımdalar, biliyorum. Babamın annesi Arnavut Refiha Hanım’a, Yörük anneannem Pembe Hanım’a, sevgili babam ve anneme sonsuz saygılarımla.