Gombrich, “Sanat” adı verilen bir şey yoktur aslında, “yalnızca sanatçılar vardır” derken bireyi sıradanlıktan çıkararak sanatçı yapan şeyin sanatın ta kendisi olduğunu vurgulamaktaydı. Goethe değil miydi “Yarat Ey Sanatçı!...” diyen? Tıpkı hava gibi, görünmeyen ama varlığı duyumsanan bir kavram… İnsanlığın binlerce yıllık geçmişi içinde aklı önceleyen, toplumu uyandırmak işlevini taşıyan oluşum… Ressam-Yazar A. Celal Binzet’in çocukluk ve gençlik yıllarından başlayarak algıladığı ve ördüğü, geniş çevresini aktardığı anıları, işte böyle bir sanatçıya anlatırken, diğer insanların yaşamlarına ilişkin gözlemler de içeriyor: Kendisini, kendisini oluşturanları ve birlikte var olduğu, duyumsadığı, bilgi edindiği, etkilendiği insanları… Anıları dönemlerin havasıyla, dönemleri sanatçıların yaşamlarıyla, yaşamları ince ayrıntılarla bezenmiş olan A. Celal Binzet, ressamın işlevini yazınla buluşturuyor. Yaşamını ve yaşamı öykülüyor ve şöyle sesleniyor: “Sanat uzun bir yolculuktur, klasik anlamda bir mesaisi yoktur. Öncesiz ve sonsuz. İnsanlıkla birlikte var olan ve hep sürecek bir serüven… Sanat odaklı olayları anlatmaya kalkmak oldukça büyük bir yük. Sanatçı adını taşıyan insanları sıradanlıktan kurtaran nokta, yarattıkları dünyayı farklı bir bakış açısı içinde ortaya sürmeleridir. O farklılık nedeniyle ötekilerden kolayca ayrılırlar.”