Tarihsel süreç içinde Yahudi toplumu, genellikle yerleşik medeniyetlerin kurucu “ötekisi”, dışsal “kötülük” unsuru olarak anlamlandırılmıştır. Söz konusu kurucu “ötelik” modernitenin daha başlangıç dönemlerinden günümüze kadar uzanan bir hat içinde çeşitli şekiller almış olsa da, Yahudi toplumuna ilişkin algı ve imgelerde de zamanla kimi kırılmalar yaşanmıştır. Yahudi Modernitesi adlı çalışma, eleştirel stratejisiyle işte bu kırılma dönemlerini ve bunların artçı etkilerini mercek altına alıyor. Yirminci yüzyılın başlarında, özellikle de Büyük Ekim Devrimi sonrasında Yahudi toplumunun entelektüel ve politik açılardan sol-sosyalist dünya görüşüyle olan temasları, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ve İsrail devletinin kurulmasıyla birikte bir başka nitelik kazanmıştır: