Şiddete maruz bırakılan kadınların yazılan öyküler üzerinden yalnız olmadıklarını hissettirmek, destek alabilecekleri başvuru mekanizmalarını hatırlatmak ve yaşadıkları şiddete karşı “dur” demek için cesaretlendirmek, kadın danışma merkezleri ve sığınmaevlerinin işleyişi hakkında bilgilendirmek ve en önemlisi de ne kadar etkisi olur bilemiyorum; ama “Bu kadınlar bunları yaşıyor, farkında olun, sessiz çığlıklarını duyun, görün artık” demek için bu kitabı yazdım. Görüştüğüm kadınların büyük çoğunluğu belleğimde isimsiz, yaşsız, cinsiyetsiz ve zamansız… Sadece ve sadece kişiler değişiyor, ama olaylar hep benzer, aynı zamanda hep farklı, hikâyeler hep biricik, her biri birbirinden özel… Binlerce öykünün sırdaşı olarak isimler, yaşlar, zamanlar geçer; hüzünler baki kalır… Yakıcı izler bırakır çoğu; bazıları övünülesi çabasının hatırasını bırakır avucuma, bazıları sessiz çığlığına eşlik eden gözyaşlarını, bazıları da gururlu terk edişlerini… Yokluğu bir dert, varlığı bin dert sayılan suskun kadınlar coğrafyasından, ataerkil sistemin dayatmalarına karşı varlığını ispat etmeye çalışan bir kadının haklı isyankâr çıkışına ve şiddetle mücadelesine tanıklık etmek; kelebeğin dönüşümüne tanıklık etmek gibi gelir her defasında. Öyle mucizevi, muhteşem, sancılı ve kederli… Ve benim de bu hikâyedeki rolüm, yangını söndürmeye gücü yetmeyen ama elindeki bir kova suyla destek olmaya çalışan karınca misali…