Varoluşçuluk nedir? Bugüne değin çeşitli yanıtlar verilmiş bir sorudur bu. Sözgelişi, Weil’e göre varoluşçuluk bir bunalım, Mounier’ye göre umutsuzluk, Hamelin’e göre bunaltı, Banfi’ye göre kötümserlik, Wahl’e göre başkaldırış, Marcel’e göre özgürlük, Lukács’a göre idealizm, Benda’ya göre usdışılık, Foulqué’ye göre saç-malık felsefesidir. Bir dönem, slogancı gençliğin peygamberi ve ‘varoluşçu papası’ sayılan J.-P. Sartre’a göreyse, varoluş, insanda, ama yalnız insanda, özden önce gelir. Bu demektir ki insan önce vardır; sonra şöyle ya da böyle olur. Çünkü o, özünü kendisi yaratır. Nasıl mı? Şöyle: “Dünyaya atılarak, orada acı çekerek, savaşarak yavaş yavaş kendini belirler. Bu belirleme yolu hiç kapanmaz...” Asım Bezirci’nin çevirip yayıma hazırladığı bu eser her kuramda, her inanda farklı karşılıklar bulan bir felsefenin temel metnini (Varoluşçuluk Bir İnsancılıktır / Sartre) ve bunun yanı sıra Gaéton Picon ve Laffont Bompiani’ nin Varoluşçuluk’a ilişkin incelemeleriyle P. Naville’in Sartre’la yaptığı konuşmayı içeriyor.