İkona kırıcısı, tere satıcısı şöyle buyurdu: Yorgunum, üşüyorum, kırgın ve kızgınım dostlar. İnsanları hep sevdim. İnsandaki ince ruhu, sanatı, şefkati ve gerçek güzelliği sevdim. Çoğu insanın aksine hayatı tıpkı bir çocuk gibi sevdim. Ben üzgün, dalgın, şaşkın ve yolunu arayan çocukları sevdim. Her çocuğun acısını kendi çocukluğum gibi hissettim. Sonra, kedileri sevdim ben. Tıpkı çocuklar gibi sakarlıkları beni güldürdü. Çocuklar gibi oyunlarına katıldım. Sonra, onların haksız ölümlerine şahit oldum. Çocuklar gibi haksızlığa uğrayan birçok insanın acısını gördüm. Sonra, büyük görünen insanlar gördüm. Hiçbir şey yapmadılar, yapamadılar. Anladım ve gördüm ki büyük görünen insanlar, zayıf insanların zayıflıklarından beslenmekteydiler. Sonra ahlâk anlatan insanları gördüm. Hiç âdil olmadılar. Güç istenci, daima mağduriyet doğurmaktadır. Geleneksel ahlakın evrensel ahlaka dönüşümü için güç putunun kırılması gerekir. Gücünü dönüştüren insan, kendini gerçekleştiren aşkın insandır. Ama-sız, fakat-sız yaşar. Sonra kendime döndüm ve dedim ki: “Sen anlam arayan koca bir hiçsin. Senin küçüklüğündedir büyüklüğün. Senin yokluğundadır varlığın, azlığındadır çokluğun…”