Yurttaşlar, ulus devletin birer hissedarıdır. Ortak hedeflerin gerçekleştirilmesi amacıyla da aralarından temsilciler seçerek, ulus devletin yönetim organlarının oluşturulmasına ve bu organlarda görevlendirilen yöneticilerin, aralarında medeni bir işbölümü ve işbirliği yaparak devlet adına işlem ve eylemler yapmasına izin verirler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti yurttaşlarının (hissedarlarının) devletin yönetim organlarından beklentisi, kısaca ifade etmek gerekirse, milli servetin artırılmasına ve bu artış neticesinde sağlanacak refahın adil şekilde tabana yayılmasına nitelikli öncülük edilmesinin güvence altına alınmasıdır. Bununla birlikte Türkiye dahil hiçbir ulusun kendi ülke öz kaynağı, ulusal refahının sağlanması için yeterli seviyede değildir. Ulusların, gözlerine kestirdikleri dış kaynakları kendi ülkelerine “zorla getirmesi” 21. yüzyılda artık olanaksız olduğundan, küresel ortamda birbirleriyle çetin rekabete girmekten ve sıkı işbirliği yapmaktan başka çareleri yoktur (“dostane rekabet”). Küresel rekabet ve işbirliğiyle milli serveti ve refahı artırmak için şart, katma değerli teknolojik ürün, hizmet ve nitelikli diplomasi ile küresel ölçekte yüksek pazar payı almaktır. Yüksek pazar payı almak içinse ulus devletin (ülkenin) “iyi yönetilmesi” gerekir. Tüm yurttaşların kendi nitelikleri ölçüsünde paydaş olmadığı bir sistemde ‘’iyi yönetim’’ mümkün değildir. Geleneksel devlet yönetim öğreti ve uygulamaları ise, bu ihtiyaca cevap vermekten uzaktır. Elinizdeki bu kitap, küresel rekabet gücünün ve ulusal refahın ancak temel stratejik faktörlerin, ülkenin beşeri sermayesi ile, yani erdemli, nitelikli ve bilinçli yurttaşlarla ilişkilendirildiği noktada elde edilebileceği temel tezine dayanır. Kitabın en özgün yanı ise, ülkenin tüm kurum, kuruluş ve yurttaşlarını -yetkinlikleri ölçüsünde- ‘’ülke yönetiminin’’ bir unsuru olarak görmesi, bunu gerekçelendirmesi, kavramsallaştırması ve kurulacak ikinci bir yasama organı ile yeni anlayışın anayasal güvence altına alınmasını önermesidir.