Örgütlü toplum yapısının zayıfladığı ve demokratik katılım mekanizmalarının siyaseten devre dışı kaldığı günümüz Türkiyesi’nde, sendikal hak ve özgürlüklerin yanı sıra sendikal demokrasi, öncelikle ele alınması gereken konuların başında gelmektedir. İşçi sendikaları 20. yüzyıl boyunca gerek emek-sermaye dengesinin kurulması, gerekse sosyal taleplerin demokratik kanallardan dile getirilmesinde birincil ve hayati rol oynamış örgütlerdir. Türkiye’de 1961 Anayasası’nın sağladığı imkânlar, artan kentleşme ve sanayileşme ile sendikacılık faaliyeti ivme kazanmış, sendika özgürlüğü geniş bir uygulama alanı bulmuştur. Lakin 1980 Askerî Darbesi’nin ruhunu yansıtan 1982 Anayasası ile kolektif ve bireysel özgürlükler dar bir alana hapsedilmiş, bilinçli bir sendikasızlaştırma siyaseti güdülerek emek örgütlenmesinin önüne çeşitli engeller konulmuştur. Aynı zamanda sendikal özgürlüklerin birçok vakada bizzat sendika yönetimleri tarafından suiistimal edildiği ve anti-demokratik uygulamalara gidildiği hem farklı ülke deneyimlerinde hem de Türkiye özelinde açıkça görülmektedir. Elinizdeki eser, sendikal faaliyette yaşanan tıkanıklığın yapısal kaynaklarını sistematik bir biçimde ele alıyor. Bu çerçevede bir yandan sendika üyelerinin demokratik bir yönetim inşa ederken karşılaştıkları sosyo-ekonomik ve psikolojik sorunları irdelemekte; diğer yandan ise sendika çokluğu, bireysel ve kolektif sendika özgürlüğü, profesyonel ve amatör yöneticilik, toplu iş sözleşmesi yetki barajları gibi temel sendikacılık kavramlarını açıklayarak uygulamadaki aksaklıkları tartışıyor. Sendikal örgütlenme içinde öngörülen kuvvetler ayrılığının yetersizliklerini, organların yetki ve işlevlerini inceleyerek ortaya koyan yazar, günümüz Türkiyesi’nde siyasal rejimin temel sorunsalına oldukça benzeyen bir manzarayı resmediyor. Türkiye’deki giderek esnekleşen ve güvencesizleşen çalışma düzeni karşısında örgütlü gücü zayıflamış geniş emekçi kesimlerin güçlü bir duruş sergileyebilmesi için, emek hareketinin önündeki engeller ile sendikal demokrasinin açmazlarının kapsamlı bir sorgulamaya tabi tutulması gerekiyor. Gerek demokratik bir sendikal yenilenme doğrultusunda yeni bir tartışma zemini ortaya çıkarma potansiyeli, gerek Türkiye’deki sendikacılığın temel parametrelerini anlamamıza katkı sağlayacak bir kaynak olması açısından, eser kuşkusuz önemli bir boşluğu dolduracaktır.