Türkiye’de eğitimin genel sorunlarını kime sorsanız, bir çırpıda sayabilir. İşte 'okullarımız nitelikli eğitim veremiyor', 'okul binaları yetersiz', 'materyaller çağa uygun değil', 'öğretmenler çok zor koşullarda çalışıyorlar', 'sistem sık sık değişiyor', 'mezunlar iş bulamıyor' vb. vs. Bu tür sorunların iktidar medyasında, üniversitelerde ve sendika gibi çeşitli çevrelerde yıllardır tartışıldığını biliyor, kimi çözümler önerildiğini görüyoruz. Ama şimdiye değin ne yapıldıysa, ülkenin eğitim sisteminin, hem düşünce hem de uygulama düzeyinde sorun çözeceğine, tam aksine sorunları artırdığına tanık olduk. Oysa bu sorunların gerçek boyutları, yönleri ve sonuçları açısından tartışıldığını söylemek mümkün değil. Sorunlar gibi çözümler de havada kalmış gibi. Yüzeydeki sonuçlar pekâlâ rahatça görülebilirken, dipteki nedenlere bir türlü inilemiyor. Kemal İnal’ın bu çalışmasındaki makaleleri, bu dipteki nedenlerin tespiti ve çözümü noktasında farklı bir açılım getirmeye çalışıyor. İnal, çalışmasında Freire’nin “eğitim, politiktir” önermesinden kalkarak pedagojik konu ve süreçlerin, örneğin okullardaki öğretimin, ders kitapları ve müfredatların, oyunun, dilin eğitimdeki temsil ve uygulamasının egemen ideoloji, devlet ve sınıflarla olan ilişkisini ortaya seriyor. Bunu yaparken de analiz yelpazesini genişleterek örneğin dezavantajlı öğrenciler için alternatif bir pedagojik epistemoloji öneriyor, TÜSİAD’ın eğitim raporlarını eleştiriyor, neoliberalizmin akademideki tasfiye biçimlerini gözler önüne seriyor, öğretmen emeğine yönelik denetimleri ele alıyor, AKP’nin reform mantığını eleştiriyor, okullardaki resmi din eğitimini çözümlüyor, Kürt sorunu bağlamında Kürtçenin bir anadili meselesi olarak eğitim açısından önemini sorguluyor.