1930’lu yıllarla beraber şairinden hikâyecisine pek çok edebiyatçı okuyucularının yanı sıra izleyicilerin karşısına çıkmaya başlar. Okulların tiyatro ya da konser salonlarında hatta spor salonlarında bir şarkıcı ya da tiyatrocu gibi sahne alır; hayranlarına şiirlerini, hikâyelerini okurlardı. 1950’li yıllarla beraber iyice yaygınlaşan ve okurlardan büyük talep ve rağbet gören, –sinema gösterimlerinden esinle– "Edebiyat Matineleri" olarak adlandırılan bu etkinliklere, dönemlerinde gözde olan neredeyse tüm edebiyatçılar katılırdı. Erol Gökşen bu çalışmasıyla Türkiye'deki edebiyat matinelerinin tarihine, arşivler ve tanıklıklar eşliğinde yönelerek bu kültürel dönemi sadece gün ışığına çıkarmıyor, hatırlanmasını da sağlıyor. Hatırlanması, edebiyat matinelerinin yapıldığı yerlerin artık kültürümüzün birer hafıza mekânına dönüştüğünü de hatırlatıyor. Böylelikle toplumsal hafızamızın sığası genişliyor. Edebiyat matineleri kültürümüzün unutulmuş bir parçasıdır; hatırlamak, kültürel hafızamızı yenileyecek, hafıza mekânlarımızın tek tek yitiriliyor oluşuna son verilmesi umudunu yeşertecektir. Hepsinden önemlisi edebiyat matinelerini başlatanları, bunları kuşaklar boyu yaşatanları anımsatacak ve minnetle anmamızı sağlayacaktır. Kimdi bunlar, neler yaptılar?