Dünya bizimle tesadüfün diliyle konuşur... Hiçbir karşılaşma tesadüf değildir, görünmeyen ağlarla bağlıdır bütün ruhlar birbirine. Ayla, Billur, Toprak, Ateş, Güneş ve Sare… Onlar o görünmez ipliklerden yürüyerek, ‘tesadüf’ gibi görünen tezahürlerle bir araya geldiler ve ondan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Ayna etkisiyle dönüşüm başladı. Birbirlerini keşfederken kendilerine, gerçek potansiyellerine doğru çıktıkları bu yolculukta hayat da onlara en iyi versiyonunu göstermeye hazırdı. Anladılar ki içerde ne varsa dışarıda da o vardı. İçerden başlayan dönüşüm dalga dalga yayıldı, sevginin köprüsünde, kendi yarattıkları zincirlerinden çözüle çözüle özgürce yürümeyi ve sevmeyi öğrendiler. Tesadüf Dediğin Tezahürdür’de Leyla Demirkan hayatın gizemli tesadüfleri dediğimiz şeyin aslında olması gerekene atılan nakış gibi ilmekler olduğunu anlatıyor bize. Romanın birbirinden farklı karakterlerinin yolları Datça’da kesişirken, biz okurlar da kendimizi şu soruyu sorarken buluyoruz. “Hayat yolunda değişip dönüşmeden tam anlamıyla yaşayabilir mi insan?"