“Issız adaya düşseydi eğer dedemin yanına alacağı üç şeyden biri çivi kutusu olurdu.” Öykü dergilerini yakından takip eden edebiyatseverlerin aşina olduğu Özay Erdem, ilk kitabıyla okur karşısına çıkıyor. Öykülerinde dili, kurgu tekniği ve capcanlı karakterleriyle dikkat çeken Erdem, Tek Kişilik Balayı’nda hayatın içinden çekip aldığı takıntıları süzmüş. İnce gözlemlerle, şaşırtıcı tespitlerle bezeyip tertemiz bir dille işleyerek ortaya daha ilk kitapta usta işi bir öykü demeti çıkarmış. Evinde birden olağandışı sesler işitmeye başlayan karıkocanın tedirginliği, para üstünü istemeye çekinen adamın ikircikleri, pinti birinin aldığı olağanüstü tasarruf önlemleri, kelime oyununda rakibini yenmeye kafayı takan kişinin hırsı ve diğerleri, beklenmedik biçimde halka halka büyüyen bir kurguda işleniyor. Tek Kişilik Balayı ince mizah anlayışını, duru anlatımını ve sıradışı final geleneğini tüm öykülerde koruyarak zevkli bir okuma vaat ediyor. Mutluluğunu duvarlara sabitlerdi dedem: babaannemle gittikleri Karadeniz turu, Mekke çarşısında güneşten yanmış yüzleri, İstanbul Boğazı’nda maruz kaldıkları martıların tacizi… Hepsi geçmişe açılan küçük pencereler halinde, siz kanepede otururken gözünüze çarpardı. Bir gün evdeki bütün eşyaları dışarıya çıkarırsak, duvarların serum iğneleriyle delik deşik olmuş bir hastanın koluna benzediğini görecektik. Kendi evine böyle hoyrat davranan dedem, kiracısı İsmail Hoca’ya tek çivi çaktırmazdı.