Geçmiş yaşanmışlıktır, gelecek belirsizlik… Yaşanmışlıklarımızdan ders çıkarıp, tecrübelerimizi geleceğimizi belirlemede bir kılavuz olarak kullanabilirsek, belirsiz olan geleceğimizi planlayabiliriz… Ama geçmişten ders çıkarmazsak, aynı hataları tekrar eder dururuz… Ve genelde yeterince ders çıkaramadığımız içindir ki, İbn-i Haldun’un dediği gibi “Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer.” Nasıl insanlar geçmişlerini aktarırken belirli süzgeçten geçiriyorlar, tarih yazıcılarının çoğu da o tür süzgeçler kullanırlar. O süzgeç, bazen ideoloji olur, bazen devletin çıkarı, bazen egemenlerin isteği… Aslında o tür süzgeçleri de hoş görebiliriz; yeter ki temel olgunun dayanağı belgeler tahrif edilmesin. Hani gazeteciler der ya: haber kutsal, yorum hürdür… Tarih yazıcılığında olayı doğru aktarmak şartıyla farklı yorumlar getirmek doğaldır. Olayları kendi görüşüne göre anlatabilmek için belgeleri görmezden gelmeyi de olağan görebiliriz… Maalesef tarihin gerçekleri kendi görüşleriyle uyuşmayınca belge karartan, belgeleri tahrif eden ve kendini tarihçi diye tanımlayan o kadar çok bezirgân var ki… O nedenle tarihi okuru gerçeğe ulaşmak için okudukları üzerinde düşünmek, olayları sorgulamak bir sorumluluk.. Tarihin Puslu Aynasından; tarih üzerine kafa yoran bir aydının olayları sorgulayan, geçmişten ders çıkarmaya çalışan yazılarından yapılan bir seçki…