Mahmut Sadık ateşli bir Meşrutiyet savunucusu olsa da yeni rejim yönetiminin tüm eylemlerini doğru bulmaz ve eleştirmekten çekinmez. Bilhassa yoğunlaştığı husus, geride bırakılan sansür/baskı dönemininkine benzer uygulamaların varlığıdır. II. Abdülhamid ve ricaline yönelttiği oklar kabineye hatta Meclis’teki pek çok vekile de yöneltmekten çekinmez, toplumsal cehaletin, ilgisizlik ve bilgisizliğin, keyfiyetin, bilinçsizliğin, iletişimsizliğin, şekilcilik ve gösterişin, mevkinin getirdiği itibarın, fırsatçı zihniyetin karşısında durur. Özgürleşmenin gerçekleşeceği evrede kısıtlamalara maruz kalmanın Meşrutiyet’in ruhuna uygun düşmediğini, bunun ilerlemeye engel teşkil ettiğini düşünür. Bu doğrultuda çıkartılmak üzere olan Matbuat ve Serseri Nizamnamelerine de eleştirilerde bulunur. Geçirilen son yüz senelik periyotta ilerleme kaydedilemediğinden yakınan Mahmut Sadık, doğruluğu, adaleti, özgürlüğü, birliği, refahı, çalışmayı ister. Hâliyle işini düzgün yapmayan yerel yöneticiler de saldırılarından nasibini alır. Yeniliklerin kalıcı olmasını arzulayıp teklifler sunar, gördüğü aksaklıklara çözüm önerileri getirir, görüş ayrılıklarının kitlesel eylemlere dönüşmesinden endişe duyup asayişin sağlanması için çağrı yapar. Devrin en ciddi hadiselerinden 31 Mart Vakasına dair değerlendirmelerini de paylaşan yazarın dış siyasete değindiği ve karşılaştırmalar yaptığı görülür. Bunların yanında millet ile Millet Meclisi ve milletin vekilleri arasındaki uzaklığa, muhatapsızlığa, liyakatsizliğe, gerçeğin çarpıtılmasına, iltimasa tepki gösterir.