Birkaç romanıma talip Hollywood senaristinin imla bilmediğini hatta yazdığı metnin imlasını benim düzeltmek zorunda kaldığımı hayretler içinde gördüğümde Hollywood’u oluşturan insan unsurunun liyakatini incelemeye koyulmuştum. Çok iyi oyuncular, sahneler, müzikler vardı, bunları seyretmek elbette etkileyiciydi ama o süreçte esas keşfettiğim başka bir şey oldu: Hollywood, Amerikan endüstrileri arasında en ayrıcalıklı ve imtiyazlı olandı. Neden, çünkü akıl almaz yüksek bütçeli filmler üreten bu yapı, aynı zamanda Amerikan mitini yaratan zihniyetin bir numaralı suç ortağıydı. Politikacılarla, iş adamlarıyla, orduyla, istihbarat teşkilatlarıyla birlikte hareket ediyor, olan biteni onların istekleri ve çıkarları doğrultusunda sunarak tahrip edebiliyor, hasılı sonunda önce kendi halkını, sonra da dünyayı kandırabiliyordu. Savaş çıkarabiliyor, savaşları sonlandırabiliyor, kahramanlar yaratabiliyor, korkaklar, teröristler, hainler saptayabiliyor ve dünyanın ekranda gördüklerine inanmasını sağlayan bir trans hâli yaratabiliyordu. İşin en acıklı yanı, bizimki gibi ülkelerde yaşayanlar da dâhil olmak üzere dünya entelijansiyasının önemli bir kısmı bu oyunu yutuyor, Hollywood’a asla hak etmediği bir huşu ile yaklaşıyordu. Bir bakıyordunuz incir çekirdeğini doldurmayan konularda uzun uzun söyleşiler yayınlanmış, moda görünüme uymak için saçını boyatan, burnunu kestiren kızcağızlar, kovboyluğa soyunan varoş delikanlıları sarmış ortalığı. Hepsinden öte de Amerika’nın dünyanın en zeki, en akıllı, en yenilmez gücü olduğuna dair bir inanç... Her neyse, tek bir kitapta devasa bir tezi hakkıyla savunmak kuşkusuz mümkün değil, istediğim konuyu size bir parça düşündürmek. Hollywood gerçeğini üzerinde pek durulmayan bu tarafıyla içselleştirebilirseniz, bunun Nasihatname’leri anlamanıza da katkıda bulunacağını düşünüyorum. Alev Alatlı