“Vicdan sahibi bir tek Allah’ın kulu çıkıp da: Onlar da bizim gibi ekmek yerler, evlerine çoluk çocuklarına bakmak için gecelerini gündüzlerine katıp dağda bayırda, her yerde ve her işte çalışırlar, geceleri uyurlar, uyuduklarında tıpkı bizim gibi mutlu rüyalar görürler, çocuk yetiştirirler, severler, âşık olurlar, yeri gelir ağlar, yeri gelir gülerler demedi. Doğuştan edindikleri dil, inanç ve yaşam tarzları analarının ak sütü gibi kendilerine helaldir, onların da bu köhnemiş dünyada kendi dillerini konuştukları topraklarında özgürce, insan gibi; karınları tok, sırtları pek ve başları dik olarak yaşamak haklarıdır demedi, demedi, diyemedi…”Zaman, kelam zamanıydı. Zaman kadar eski, dilsiz bir halkın dili olma, yitik sözlere can verme zamanıydı… Dengbejler, belleklerini sese ve söze döktüler. Hünermendler, geçmişin acı ve hüznünü nefesle yeniden ürettiler…Söyle Zilan, Ağrı Dağı eteklerindeki isyan günlerinin, ölüme meydan okuyan aşıkların, yarası kabuk bağlamayan bir coğrafyanın romanı.A. Sırrı Özbek, Zilan’ın hikayesini destansı bir dille, yüreklere dokunan bir sesle anlatıyor.