Ne kadar olduğunu bilemediği bir süredir boşluktaydı. Hiçbir duyusu yoktu, boşlukta olduğunu hissedecek kadar bile. Yavaş yavaş geri dönmeye başladıklarında algılamıştı, az önce hiçbir hissinin, olmadığını. Belki de doğum gibiydi bu yaşadığı deneyim. Yeniden mi doğuyordu acaba? Annesinin karnında mıydı? Bir şeyin karnında gibiydi aslında ama birinin karnında olmak nasıldı onu bilmiyordu. Birazdan hayata kavuşacaktı, tüm hisleriyle beraber. Nefes alıyor, kalbi atıyordu. Şimdi de kulağına birtakım sesler geliyordu. Birisi yürüyordu ve bir kapı açıldı. Görmek istedi. Gözlerini açtı. Karşısında bir kadın vardı. iyice baktı yüzüne. "Einar?" "Benim adım bu, bir hayatım vardı." diye düşündü.Bizler, insanlık olarak belirli bir seviyede tıkandığımızı ve daha fazla ilerleyemediğimizi düşünüyoruz. Söylediklerimi yalnızca teknolojik ilerleyiş olarak algılama lütfen, bunun yanında varlığımız da ilerlemiyor. Duygularımız, algılarımız, düşünce şeklimiz... Yani benliğimiz tıkanmış durumda. Geçmişe baktığımızda insanlığın gelişiminin giderek hızlandığını biliyoruz. Özellikle geçtiğimiz yüzyılda bunu konsantre biçimde gördük. Fakat bulunduğumuz yüzyılda, olduğumuz seviyede tıkanıp kaldık. Geçmişte insanlığın bundan çok daha uzun süreler boyunca hiç ilerleme kat etmediği oldu. Fakat bu yalnızca o dönem için kabul edilebilir bir durum. Çünkü o zaman hâlk bir öncekine kıyasla daha sık gelişmiş oluyorduk. Burada önemli olan, attığımız gelişim adımlarının sıklığının asla azalmaması. Şu an insanlığın yaşadığı ise yavaşlama ile ifade edilemez, tamamen durmuş haldeyiz.