SİMGE, DUYULARLA ALGILANAMAYANI DUYULARIN ÖNÜNE GETİREN BİR AYNADIR. “Simgesel düşünme, gerçekliğe aşkın bir düşünme biçimidir ve var olan gerçekliğin ötesinde, ideal olanın aranışına olanak sağlar. İdeal olan, kavramlarla sınırlandırılırken, simge bu sınırları aşmaya yönelik yeni olanaklar sunar. Simge bir göbek bağıdır; anlamaya değil anlayışı geliştirmeye yönelik işlev görür, bilmekten çok keşif ve buluş süreçlerine hizmet eder. Her bilinç simgeyle ilişkisinde bir anlam arayıcısıdır.” Metin Bobaroğlu, on beş yılı aşkın zamana yayılan yazıları ve konuşmalarından derlenen SİMGESEL DÜŞÜNME’de, simgelere, kişinin kültürel yapısı, yaşam deneyimi, bilgi birikimi, algılama düzeyi ve tinsel eğilimleri ölçüsünde bir anlam yüklendiğine vurgu yaparak simgesel dilin tarih içinde gittikçe gelişen ve derinleşen bir geleneğin bereketi olarak da tanımlanabileceğini söylüyor. Simgenin bilinçle olduğu kadar bilinçdışıyla, rüyalarla ve mitlerle de ilgili olduğuna dikkat çeken Bobaroğlu, onun kadim bilgelik içerisinde ritüel ve mabet kavramlarıyla zorunlu ilişkisini kurarak okuru alışılagelmişin dışında bir düşünme yolculuğuna çıkarıyor.