İki yol vardı karşımızda: Ya Allah’ın dinine sarılıp, atalarımızın kutlu yolunda ilerleyecektik ya da kovulmuş şeytanın köleleri olacaktık. Belliydi doğru yol, lakin seçmesi gibi kolay değildi. Çünkü şeytan diyor ki: “İmanlarını almadan dünyayı vermem!” Türlü oyunlarla çıktı karşımıza şeytan: Gözleri ahu bir güzel oldu bazen, bazen de dünya serveti som altın… Tatlı bir yemek ikram etti sol yanımızdan bir ara, tadınca fark ettik o kara zehrini. Geri döndük kaçarcasına Allah’a doğru koşmak istedik; mal, mülk ile çıktı karşımıza. Bazen medeniyet oldu çıktı karşımıza bazen de bizdenmiş gibi bir kılığa büründü. Karıştı kafamız, Hak ile batılı ayırt edemedik uzunca bir zaman. Hızlı ve atikti şeytan; çünkü yer yüzüne indiğimiz günden beri tek uğraşısı bizdik. Lakin ne kadar oyun oynarsa oynasın ne kadar hesap yaparsa yapsın boşa idi çabaları.