Angara bebesi, serttir, merttir, Seymen’dir. Sevdi mi ölümüne sever. Sevdiğini kıskanır, onun her hareketini çaktırmadan takip eder. Cebeci’de racon keser. Anıtkabir’in önünden geçerken ceketinin düğmesini ilikler.Gözü karadır, üç beş kişiye eyvallahı olmaz.Yola çıktığı arkadaşını yolda bulduklarıyla değişmez.İçmeyi sever, arpa suyunu değil, aslan sütünü tercih eder. Çakırkeyif olunca Hamamönü’nde misketini, Dikmen’de fidaydasını oynar. Büyüklerini sayar, küçüklerini kollar. Garibana göz kulak olur. Mahallesine girince başını öne eğer. Delikanlıdır, kimsenin arkasından konuşmaz. Şıpsevdi değildir, daldan dala konmaz. Oturmayı kalkmayı bilir, saygıda kusur etmez. Angaralıya laf ettirmez.Ulus’ta Ata’sının heykeli önünde, fotoğrafını çektirir; Angara bebesi olduğunu belgeler. Denizde fazla açılmaz, ayağını yere sağlam basar. Kızınca ‘‘bebe git, bak! Biz Angaralıyız’’ der. Bir omuzunu düşürür, yandan çarklı yürüyüşü meşhurdur. Yakışıklıdır, saçına başına düşkündür. Altındağ’da ayakkabının topuğuna basar; Kızılay'a çıkınca takım elbisesini giyer, etrafa havasını atar. Angaralıyla tavla oynanmaz, acayip zar tutar. Askerlik anılarını yıllarca masal niyetine dinletir. Angara'nın ayazında, üsten üç düğme açık gezer. Sert görüntüsüyle yufka yüreğini saklar. Gurbete gider, ‘‘bize her yer Angara’’ der. Ankara’nın bağlarını dinler. Kanka demez, gardaş der! Selam verir, selam alır. Angara'nın yarısı onu tanır, yarısını da o tanır.Hangi şehre yerleşirse yerleşsin, kendisine mutlaka Angaralı dedirtir. Angara bebesi, yakışıklıdır, onurludur, gururludur, Seymen’dir…