Aklından geçeni yazıya doğallıkla, dürüstçe, sözünü sakınmadan aktarabilmek; Oğuz Mucurluoğlu’nun en büyük erdemi. Bir günlük tutar gibi içini okurlarına dökebiliyor… Kendi kendisiyle hesaplaşmasını da, sevdiğiyle bilgisayar üzerinden sohbetini de aynen koyuyor sanki öykülerine… Yüreğindekileri gün ışığına çıkarmaktan hiç çekinmiyor. Bu yüzden ana teması hep aşk… Ana duygusu ise hüzün. Son derece zeki, parlak, donanımlı bir zihnin, sağlam bir kişiliğin, ebruli bir düş gücünün, gerçekçi bir dünya görüşünün, empati kurabilme yeteneğinin bedenindeki engelleri tanımadığını kanıtlıyor yazarak. Bazen de bedensel engelli olmakla ve başkalarının ona yaklaşımıyla ince ince alay ediyor. Cümlelerini ağzından çıktığı gibi yazmakla, düzyazıyı yeri geldiğinde şiire dönüştürebilmek arasında gidip gelen bir tarza sahip Oğuz Mucurluoğlu. Ondaki şiirsellik ve bazı öykülerine nokta koyduğu şiirler; bir süs, bir güzelleştirme çabasının ürünü değil. Edebi olma kaygısı yerine gerçekliğini, duygularını, hayatı algılama biçimini paylaşma kaygısı ağır basıyor Mucurluoğlu’nun satırlarında ve dizelerinde. O yazarak paylaşıyor, biz okuyarak paylaşıyoruz. Gazeteci-Eleştirmen Alin TAŞÇIYAN