"Yoksa gerçekten aklım durmuş muydu? İnsan, aklı olmadan da yaşayabilir mi? Ölüm burada da mı vardı? İnsan dört duvar arasında da mı ölüyordu? Ama burada olmak, yaşamaktan sayılmaz. Ölmek için yaşamak gerekmez miydi? Benim için yaşamak, özgür olmaktı." diyordu Yılmaz. O hiç yargılanmadan, kendini savunmaya hiç fırsat bırakmadan mahkûm ettiği ömründe neler görmüş, neler yaşamıştı. Herkesin derdine bin türlü derman bulmuş da bir kendine merhem olamamıştı. Etrafındakileri kırıp dökmesi de ani çıkışları ve parlamaları da kendini ne olursa olsun haklı çıkarışları da hep bundandı. “Bizim öfkemiz de çoktur sevgimiz de. Öfkemizin sesi de gürdür sevgimizin de. Öfkemizde kavgalarımız yüz yüze, sevgimizde tüm başlar yerde, sevenler göz göze.” Ahmet Fırat’ın romanını okurken istemsizce kendinizi sorgulayacak, içinizdeki Yılmaz’la yüzleşeceksiniz.