Kitaptan bir bölüm: ... Şoför: - Önüne baksana bacım, diye yüksek perdeden gürledi. “Ne insanlar var yahu! Ölmek niyetindeysen başka bir yol dene, başıma bela olma!” diye söylene söylene gaza basıp gözden kayboldu. Ayşe cevap verememişti, hem adam da haklıydı. Neyse ki eve gitmek aklına geldi ve evin yolunu tuttu. Issız, dar, karanlık, kıvrımlı ve bir o kadar da ürkütücü sokaklardan ürpererek geçmeye çalışıyordu. Eve hiç bu kadar geç kalmamıştı. Kaldırımların ölümcül karanlığı içini ürpertmeye devam ediyordu. Salya sümük dolaşan, yüzlerinden ve giysilerinden tinerci oldukları anlaşılan insan irisi gençleri görünce birden tir tir titremeye başladı, ayaklarını güçlükle sürüyordu. Biraz uzaklaşmıştı ki peşinden gelen ayak seslerini işitmeye başladı. Ayak sesleri gitgide yaklaşıyordu, arkasına bakma cesaretini bile içinde bulamazken arkasından gelenin gölgesinin önüne düştüğünü fark etti. Yürümeye devam edemeyeceğini anlamıştı, gözleri karardı. Allah’ım sana geliyorum, diye kendini karanlıkta boşluğa bıraktı. Bayılmak üzereyken beklenmedik bir şey oldu. Sanki gizli bir el onu korkularından söküp almıştı. Ürpererek elin sahibine baktı. Bu; peşinden gidip, hülyalara dalıp bu durumlara düşmesine sebep olan o delikanlının ta kendisiydi. Pek tanımıyordu fakat o gördüğü olayları hatırlayarak kendisine zarar vermeyeceğini düşünüyordu.