Kadının ruhu sessizliğe hapsolmuştu. Ve o, kadının sessizliğine dahi ölen, kadının ruhunu sevdasıyla iyileştiren bir adamdı. Fakat aşka giden yol dikenliydi, ayaklar kan revan içinde kalacaktı. Yol uzundu ama yürek yine de pes etmiyordu. Çocuk kalbi bir sevdaya tutulmuş ve sevdasını kendisiyle beraber büyütmüştü. Ona imkânsız gelen sevdasına bir gün kavuşacağını hiç düşünmezdi. Kaderin ördüğü ağlara bir kere takılmış ve bir daha da kurtulamamıştı. Tutulmuştu sevdanın efsununa, girmişti adamın kalbindeki zindana sonunda tutsak etmişti kendini. Adam ise bu tutsaklığa ortak oldu, ışık tuttu zindanında sakladığı kadına. Öptü parmak uçlarından, şifa vermek istedi dudaklarıyla. Aşk, kadının adıyla mühürlenip adamın dudakları arasından kalpten bir sesle dile geldi: “Arya’m...” Kadının adını söylerken bile tüm aşkını haykırır gibiydi. “Sessizliğine öldüğüm kadın.”