Sosyal bilimlerin kadim gelenekten koparıldığı zamanlardan bu yana modern iktisat düşüncesi, kendi yolunu çizmiş; tarih, felsefe, siyaset ve sosyoloji gibi diğer sosyal bilim disiplinlerinden münferit bir kategori olarak ele alınmıştır. Bu ayrışma, kadim iktisat düşüncesinde içkin bulunan hikmet nüvesinin yitirilmesinin de bir hikâyesidir aynı zamanda. Bu eser tam da bu noktada, iktisadın yeniden felsefeyle, tarihle, sosyoloji düşüncesiyle ve en nihayetinde kaybetmiş olduğu yitiği, hikmet ile kavuşturulmasına mebni bir çabanın mahsulüdür. Toplumsal bir olgunun ahlâk ve adalet gibi zamanlar ve mekânlar üstü kavramlardan bağımsız düşünülmüş olmasının, hele ki ideoloji yüklü bu çabaların modern bilim anlayışı ve matematiğin arkasına sığınılarak evrensel doğrularmış gibi toplumlara ve dünya geneline empoze edilen bir öğreti hâline gelmesinin menfi sonuçları tecrübe edilmeye başlandığında, modern Batı düşüncesinin yol açmış olduğu tahribat daha iyi anlaşılacaktır. İddialı bir meselede mütevazı bir içeriğe sahip bu çalışmaya emek verenlerin Hz. İbrahim'in ateşine su taşıyan karıncalar misali saflarını belli etmekten başka bir iddiası yoktur.