Şerif Hüseyin İsyanı, tarihimizdeki diğer isyanlardan birçok yönü ile farklı bir isyandır. İsyan, Anadolu ve İstanbul’a uzak bir coğrafyada meydana gelmiş, I. Dünya Savaşı sırasında başlamış ve savaşın bitmesi ile sona ermiştir. Osmanlı İmparatorluğu tarihindeki en büyük toprak kaybının bu isyan sırasında yaşamıştır. 18. ve 19. yüzyılda Osmanlı Arap coğrafyasında misyoner faaliyetleri ve onun paralelinde gelişen Arap milliyetçiliği isyanın başlamasında önemli bir yere sahiptir. Osmanlı Devleti Hicaz demir yolu projesi ile merkezin gücünü Arap topraklarında tesis etmek istemiştir. 1908’de Mekke Emiri olan Şerif Hüseyin bu projenin Mekke’ye kadar uzatılmasından rahatsız olmuş, projenin Medine’de son bulması için oğullarını İstanbul’a göndererek hükümeti ikna etmeye çalışmıştır. Şerif İngiliz vaatlerine kanarak 10 Haziran 1916’da Halifeye karşı isyanı Mekke’de başlatmıştır. Şerif Hüseyin isyan sebebi olarak her ne kadar bazı sudan sebepler ileri sürse de isyanın başlamasında kendi şahsi hırslarının etkisi büyüktür. İngilizler, Şerif Hüseyin’e vaat ettikleri toprakları savaş sırasında Fransa’ya ve siyonistlere söz vermişlerdir. İngilizler, bu isyandan faydalanarak Ortadoğu’da önemli şehirleri ele geçirmişlerdir. İsyan, Osmanlı Devleti’nin Arap coğrafyasından tasfiyesi ile sonuçlanmıştır. İsyan sonrası Şerif Hüseyin İngilizler tarafından kullanıldığını her geçen yıl biraz daha iyi anlamıştır. Paris ve San Remo Konferansları Şerif’in beklentisinin aksine Ortadoğu’nun paylaşılması için düzenlenmiştir. İngilizler savaş bittiğinde Şerif Hüseyin’in en büyük rakibi İbni Suud’u destekleyerek Şerif Hüseyin’i eski rakibi ile tasfiye etmişlerdir. Osmanlı Arap coğrafyasında I. Dünya Savaşı sonrası kurulan yedi Devletin üçünü Şerif Hüseyin’in oğulları kurmuştur. Şerif Hüseyin’in yaşadığı şoku Arap milliyetçileri de yaşamış, büyük Arap Devleti yerine İngiliz ve Fransız mandasında küçük Arap Devletlerinin kurulmasına engel olamamışlardır. Şerif Hüseyin Hicaz’da isyan sonrası altı yıl kalabilmiş ve sonunda İngiliz talimatı ile Kıbrıs Adası’na sürgün edilmiştir. Ömrünün son yıllarında büyük pişmanlıklar yaşayan Şerif’i, Kral olan oğulları kendi ülkelerine alamamışlardır. Hastalığının şiddetlenmesinden sonra İngilizlerin onayı ile ömrünün son yılında Ürdün’e dönebilmiştir.