Sanatı bir yansıtma olarak kabul edersek, gerçekte insanın, kendini, doğayı, yaşamı anlattığını kabul etmemiz gerekir. Oysa, sanat toplumsal yaşamla, doğayla, çevreyle ve özelde insanla ilişkiye girerek olası evrenler kurarak taklit olmanın ötesine geçerek yeni bir gerçeklik kurar. Bu bağlamda yaşamın gerçeği ile sanatın gerçeği çoğu zaman örtüşmez. Çünkü sanat var olan gerçekle yetinmez, bu nedenle de, yaşama alternatif yeni gerçekler önerir. Bu gerçekle sanatın genelde toplumu ama özelde merkezine koyduğu insanı dönüştürme çabası ya da yaşama dönük yeni ütopyalar önerebilmesi ise onu siyasetle ilişkilendirir. Sanat siyaset ilişkisi bir bakıma sanatçı siyaset ilişkisi ve sanat toplum ilişkisi temeline dayanan bir olgudur. Bu nedenle sanat eseri bir yandan sanatçının bireyselliğinin romantik yansıması olurken, diğer taraftan toplumsal sorumluluğu hisseden bireyin (sanatçının) çağının gerçeklerine karşı bakış açısının yansıması olarak karşımıza çıkar. Hem bireyi hem de toplumsal olanı işleyen sanat, bireysellikten yola çıksa da aynı zamanda toplumsal özne olan sanatçının içinde yaşadığı toplumun sosyal, kültürel, siyasi ya da ideolojik niteliklerini de bünyesinde barındıran tasarımlar bütünüdür.