Dâhi denince aklımıza gelen ilk isimlerden biri Leonardo da Vinci. Bize Mona Lisa ve Son Akşam Yemeği gibi harikaları armağan eden ressam; uçakları, sıcak hava balonlarını ve diğer teknolojik mucizeleri öngören mucit. Peki ama ressam Leonardo ile bilim insanı Leonardo arasındaki bağlantı neydi? Pek çok Rönesans tarihçisi Leonardo'nun yaşlandıkça bilimle daha fazla ilgilenmeye başladığını ve doymak bilmeyen merakını yeni alanlara yönelttiğini varsaymış, aslında iki Leonardo olduğunu ileri sürmüştü: bir sanatçı ve bir mucit. Sanat tarihçisi Francesca Fiorani ise bu çalışmasında çığır açan farklı bir görüş ileri sürüyor. Leonardo'nun meşhur, bir o kadar da karmaşık defterlerine ve diğer kaynaklara yeni bir bakış atan Fiorani, Leonardo'nun henüz Floransa'daki bir atölyede çırakken bile resimle bilim arasında bir bağ kurduğunu savunuyor. Leonardo için ressamın görevi bir insanın içsel yaşamını yakalamak, ruhunu resmetmekti. İnsanları birbirinden, nesnelerden ya da doğadan ayıran hiçbir sabit sınır yoktu. Resim, böyle bir evrende var olan insan ruhunu ortaya çıkaran ve bunu da ışık ve gölge yoluyla yapan bir teknikti. İşte sanat –ve onu şekillendiren bilim– bunu başarıyordu. Leonardo kariyerinin en başından beri resimde ustalaşmak için ışık, gölge ve atmosferin bilimsel olarak incelenmesi gerektiğine inanıyordu. Floransa'nın kalabalık sokaklarından Mona Lisa'nın yüzeyindeki en hassas fırça darbelerine kadar uzanan bu çalışma, Leonardo'nun hayatını canlı bir şekilde yeniden inşa ederken, bize onun en büyük resimlerine yeniden bakmayı öğretiyor. Fiorani’nin eşsiz çabası, hem heyecan verici bir biyografiyle hem de Rönesans'ın bilim ve sanatı nasıl anladığını ve bu anlayış unutulduğunda nelerin kaybedildiğini gösteren cesur bir değerlendirmeyle sonuçlanıyor.