"İnsan akılcı düşünen bir hayvan değildir, düşüncelerini akıl kılıfına uyduran bir hayvandır." – Robert Heinlein Safsata bilgisi sizi neden daha mutsuz edecek? (veya: “Bu kitabı niye okumamalısınız?”) Hangi safsataların Latincesi size ortamlarda puan kazandırır? (veya: “Niçin bu kitabı okumuş gibi yapmalısınız?”) Ad hominem nedir hepimiz öğrensek, Demokrasi Endeksi'nde 36 sıra atlayıp Papua Yeni Gine’ye yetişir miyiz? Almanya kıskançlığından ne yapacağını şaşırıp bir dünya savaşı daha başlatır mı? Neden bizden bir “Devlet”, bir “Retorik”, bir “Organon” çıkmamış? Yunan bu işlere 2300 sene önce başladıysa, niye bugün Mars'ta sirtaki yapmıyor, yerçekimsiz ortamda tabak çanak kırmıyor? İnsanlık Mars kolonisinden bahsedecek kadar ilerlemişken, insan niye binlerce yıldır yerinde sayıyor? En son ne zaman bir tartışma sonucu temel bir inancınızı değiştirdiniz? Akıl yürütme, davranışlarınızın başlangıcı mıdır sonu mu? Zihninizin sürücü koltuğunda mısınız, yolcu koltuğunda mı? Bagajda kilitli misiniz -metafordan çıkamıyorum, yardım edin- yoksa olan biteni yan şeritteki tıka basa dolu otobüsten mi izliyorsunuz? Bonus: Sizi bu kitabı almaya ikna edemeyeceksem, ne diye akıl yürütme hakkında kitap yazayım? Mantık, inanç, tartışma, özgür irade, evrimsel psikoloji, grup dinamikleri, retorik, öykücülük, aşk, şehvet, intikam… Reytingler için gereken ne varsa hepsini içeren bu geniş coğrafyaya safsata kapısından girmeyi deneyen ilk kişi ben değilim elbette. Aristo denen bir genç hepimizden evvel davranmış. Lakin bizim içeri girince yapacaklarımız biraz farklı. Kendimizi akıllı sanıyoruz ama bizi sürekli batıla, ezbere, sloganlara, kutuplaşmaya, kalabalığın aptallaştırıcı huzuruna çeken bir yanımız var. Amacım "memleketi kurtarmak" veya içinizdeki o maymundan bir übermensch yaratmak değil. Bu kitabın asıl amacı, Delfi’deki Apollon Tapınağı’na 2500 sene önce kazınmış o meşhur öğüdü yerine getirmek: "Taşa oturma! P.S.: Kendini de tanı biraz."