Düşler, sadece gözlerimizi kapattığımızda gördüğümüz; kimi zaman renkli, kimi zaman siyah beyaz görüntülerden mi ibaret? Yoksa rüyalar aslında bizim için gerçek olan hayatlar mı? Doğum bir başlangıçken, ölüm bir son mu? Peki ya ölüm, beden denilen maddi kabuğundan sıyrılan ruhun yolculuğunun ilk adımıysa? Hayatımız boyunca aldığımız kararlar neticesinde, “tercih etmediğimiz seçenekler” uzay boşluğunda kaybolup gidiyor mu? Yoksa karar kavşaklarında çatallanan “varoluş nehri”nin farklı kolları, apayrı coğrafyaları dolaştıktan sonra yine aynı denize mi kavuşuyor? Rüya Koleksiyoncusu’nun sayfalarını çevirmeye başladığınız anda; insanlık tarihi boyunca cevabını aradığımız bu sorular eşliğinde, gerçekle hayalin iç içe geçtiği, sıra dışı bir yolculukta bulacaksınız kendinizi. Yolculuğunuz süresince tutkulu aşklara, kadim dostluklara, yakıcı bencilliklere, çözülmesi imkânsız gibi görünen gizemlere, umudun tükendiği anlara, şaşırtıcı sonlara veya başlangıçlara tanıklık edeceksiniz. Tüm bu serüvende kendinizi görkemli bir villanın bahçesinde, bir gökdelenin tepesindeki gün batımı manzarasının karşısında, saatte 250 kilometre hızla giden bir otomobilin direksiyonunda, baştan başa beyaz bir hastane odasında, tekinsiz ve izbe bir sokakta, bir namlunun ucunda, dostlarınızla birlikte kahkahalar attığınız mutlu bir sofranın etrafında veya siyah beyaz bir fotoğraf karesinin içinde bulabilirsiniz…