Sevinç Çokum, Rozalya Ana’da daha çok insan hayatının gözden kaçan inceliklerine, kadın olmaya ve “acı coğrafyalarının kadınlarına” yoğunlaşıyor. Göç veren topraklarda kalan taraf olmanın ağır yükünü Rozalya Ana’nın şahsında anlatıyor.Rozalya için zaman neydi ki... Yetişeceği bir şey değildi artık zaman... Gençliği ötede kalmıştı. Bir trenden el ediyordu, arkadan sıkma başörtüsü, duru yüzü, çekme gözleri, hüzünle bükülü dudaklarıyla... Tren sarsılarak pamuk tarlalarının arasından geçiyordu... Ve sarı toprağın ötesinde bir yerde kara bir nokta olarak kayboluyordu. Gençliği buydu ne zaman hatırlasa...Giderlerdi. Yün başlıkları, çamurlu kaba çizmeleri, kızarmış yüzleriyle seçilen bu adamlar gittikleri gibi ortalığa terk edilmiş şehirlerin ıssızlığı çökerdi... Rozalya Ana için değişen bir şey yoktu. Kocası Mustafa buraya gelmeden önce ölmüştü... Görememişti sarı evciğin şu yarım duvarlarım... Acaba Rozalya görecek miydi bittiğini?