Hollandalı bir değirmencinin oğlu, doğduğu küçük kentten çıkıp Amsterdam’a yerleşti. Yaşamı boyunca bir kere bile başka bir ülkeye gitmedi. Çalışkandı, azimliydi. Resim yaparak, kendisinin ve başkalarının resimlerini satarak geçimini sağladı. Her ressama nasip olmayacak bir şansla, resimden para kazandı, bu sayede gençliğinde maddi sıkıntı çekmedi. Çok sevdiği koleksiyonuyla, ona Destek olan eşi Saskia’yla, oğlu Titus’la, büyük bir hevesle aldığı güzel evinde mutlu bir hayat sürüyordu ama talihi döndü. Önce Saskia’yı sonra servetini kaybetti. Borçlarını ödemek için koleksiyonunu ve evini sattı. Hayatta kalan tek oğlunun vakitsiz ölümünü gördü. Yitirdiği her şeyin, eşinin, zenginliğinin, oğlunun yasını tutarken torununu kucağına aldı. Onunla ve resimle kendini avuturken hayata gözlerini yumdu. Ardında, sanat tarihçilerini asırlardır meşgul eden, yönetmenleri, edebiyatçıları ve pek çok farklı sanat uzmanını derinden etkileyen gizemli resimler bıraktı. Adıyla Batı sanatına da Hollanda resminde Altın Çağa da damga vurdu: Rembrandt van Rijn. Hayalperest Yayınları’nın Sanatın Büyük Ustaları serisinde yer alan bu kitap, Rembrandt’ın yaşam öyküsünün yanı sıra eserlerine de odaklanıyor. Ressamın grup portrelerinden dini resimlerine ve gravürlerine kadar pek çok çalışmasını mercek altına alan kitap, okurlara bir Rembrandt eserine bakarken nelere odaklanabilecekleri hakkında ipuçları veriyor. Doksan altı sayfadan oluşan kitap, metni zenginleştiren notları, kaynak kitap, film gibi önerileriyle Rembrandt’ın içinde yaşadığı ortamı, dönemi ve toplumu anlamaya ilişkin katmanlı bir okuma imkanı sunuyor. Böylece ressamın iç dünyasına açılan kapının anahtarını veren kitap, işin geri kalan kısmını okura bırakıyor.