Bu kitap, Avrupa Birliği (AB)’nin realizm kuramının varsayımları çerçevesinde küresel güvenlik aktörlüğünüsorgulamaktadır. Realist kuram, özellikle güvenlik ve savunma alanına girenkonularda ulus-devletlerin, kendilerinden başkasına yetki devri yapmasınınoldukça güç hatta kimi zaman olanaksız olduğunu varsaymaktadır. Bu bağlamda ABgibi uluslarüstü bir kuruluşun da güvenlik ve savunma alanında özerk bir aktörolarak gündem belirlemesi, kendisini oluşturan ulus-devletlerden bağımsızhareket edebilmesi oldukça zordur. 21. yüzyılda güvenlik kavramınayüklenen anlamın giderek genişlemesi, güvenliğin hayatın her alanındakidüzenlemelerde ön plana çıkmasına neden olmuştur. AB de özellikle Rusya’nınKırım’ı ilhakı, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ve Rusya-Ukrayna Savaşı gibigüncel gelişmeler karşısında savunma kapasitesini ve bu alandaki stratejiközerkliğini arttırmak zorunda kalmıştır. Özellikle savunma sanayininliberalleşmesi ve savunma ve silah teknolojisindeki hızlı gelişmeler ve bugelişmeler karşısında AB’nin savunma kapasitesinin yetersiz kalması, TrumpBaşkanlığındaki ABD’nin AB’ye savunma harcamalarını arttırması yönünde baskıyapması AB’nin bu alandaki çabalarının itici gücü olmuştur. Bu çalışmada AB’nin, bürokratik,kurumsal ve fiili olarak ortak güvenlik ve savunma politikası alanında bugünekadar ortaya koyduğu çabalar detaylı olarak değerlendirilmiştir. AB’nin buçabasında Avrupa’nın daima AB’nin kurucu değerlerine bağlı sivil ve normatifyönleri ağır basan özerk bir aktör olmasını savunan Entegrasyoncu görüş ileAB’nin NATO’nun önemli bir müttefiki olarak savunma kabiliyetlerine vestratejilerine sıkı sıkıya bağlı Atlantikçi görüşün farklı yaklaşımlarıbelirleyici olmuştur. Kitapta vaka analizi olarak detaylı bir şekilde incelenenPESCO süreci de AB’nin ortak savunma alanında her zaman Atlantikçi eğilimlerinbaskın olacağını ve AB’nin uluslararası ilişkilerde stratejik özerkliğe sahipbir küresel güvenlik aktörü olmasının ne denli güç olacağını göstermiştir.