Marcel Proust tüm gününü yatakta geçirir, eski günleri düşünürdü. Paul Cézanne saatler boyu öylece bir elmaya bakardı. Auguste Escoffier sadece müşterilerini memnun etmeye çalışırdı. İgor Stravinski müşterilerini memnun etmemeye çalışırdı. Gertrude Stein ise sözcüklerle oynamayı severdi. Fakat aralarındaki teknik farklara rağmen, bu sanatçıların hepsi de insan deneyimine sonu gelmez bir ilgi duyuyordu. Yarattıkları eserler keşif edimleriydi, anlayamadıkları gizemlerle bu şekilde boğuşuyorlardı. Daha önce iki kitabını yayımladığımız Jonah Lehrer Proust Bir Sinirbilimciydi’de kendi alanlarına damga vurmuş sekiz isim üzerinden, sanatçıların bilim alanında kanıtlanmış olguları bilimcilerden önce sezgileriyle öngördüklerini herkesçe anlaşılır bir dille anlatıyor. Bunu yaparken duygularla düşünceler arasındaki ayrıma olduğu gibi, sanatla bilim arasındaki katı işbölümüne de karşı çıkıyor ve yeni bir yol, “dördüncü kültür” yolunu öneriyor. Fakat dördüncü bir kültüre ulaşabilmemiz için öncelikle sahip olduğumuz iki kültürün alışkanlıklarını değiştirmesi gerekir. Hepsinden önce, beşeri bilimler samimi bir adımla pozitif bilimlerle bağ kurmalıdır. Proust Bir Sinirbilimciydi bu yolda atılmış önemli bir adım. JONAH LEHRER1981’de Amerika’da doğdu. Columbia Üniversitesi’nde sinirbilim okudu. Sinirbilim alanında yazılar ve kitaplar kaleme aldı. The New Yorker, Nature, Seed, The Washington Post gibi mecralara düzenli olarak yazılar yazmaktadır.