Steven Lukes, göndermelerle örülmüş çağdaş bir siyasal yergi olan bu kurmaca yapıtında, bir yandan felsefece düşünmenin tarihinde iyimsercilik ile kötümsercilik arasında alttan alta hep sürüp giden o ince çatışmanın izlerini sürerken, öte yandan ideoloji ile ütopya arasındaki ilişkiye odaklanarak ütopya(cılık) ile karşıütopya(cılık) arasındaki sınır çizgilerinin iyiden iyiye bulanıklaştığını ve bundan böyle, pek öyle sanıldığı gibi, koyultarak çizilemeyeceğini vurguluyor. Lukes, siyaset felsefesi alanında iyi bir toplumun nasıl olması gerektiğine dair söyleyecek sözü olan düşünürleri, özellikle de Aydınlanma filozoflarını konuşturuyor. Aydınlanma’nın savunduğu değerlere sıkı sıkıya bağlı felsefe profesörümüzün Askeristan’dan başlayıp sırasıyla Yararistan, Ortakistan, Özgüristan güzergâhında ilerleyen çileli yolculuğu, “epey eğlenceli” –“güler misin ağlar mısın” tarzında– bir insanlık dramına dönüşüyor. İyi ki, yolu bir ara –rüyada da olsa– “sınıfsız toplum” düşünü hayata geçiren Emekistan’a düşüyor da, içimiz biraz olsun rahatlıyor. Çok geçmeden, yanımıza “Minerva’nın Baykuşu”nu da alarak hep birlikte bir “düşülke”nin, Eşitistan’ın yollarına vuruyoruz: Umuda doğru o bitimsiz yolculuğa…