Tarihin engin derinliklerinde kalsa da önce Oğuz Elleri’nden, sonra Avşar Elleri’nden, acılarla savrularak yollara düşen Türkmenler; Erzurum – Kars Yaylası’nı, Anteplerin Ovası’nı ağlaya güle geçerken bir kez daha savrulmuşlar, kollara ayrılmışlar… Yanında yiğitleriyle en önde giden Deli Bey, Demirkır’ı durmadan mahmuzlarken; “Burası mı şurası mı? Şurası mı burası mı?.. ”derken öyle bir yere gelmişler ki; Efeler Dağı’nın aynasına dikilince Mavi Ege‘den ses gelmiş: “Sevildiğinizi bilin! Oralarda bir yerlerde kalın! Ben size buradan el sallarım!..” Hemen oraya yerleşmeye karar vermişler; Delibeyler’i (Deller) kurmuşlar da gelgelelim; yokluklar- kıtlıklar, düşmanlıklar- dostluklar, Oba’nın yakasını salıvermeyince dağılmışlar. İçlerinden Amerika’ya göç edip gidenleri bile olmuş. Gurbette sevgililer, askerde nöbetteler, şehirlerde işçiler hep buradan gitmişler. Belli etmek istemez de Delibeyler, şapkasının altından sessizce gülümseyen bilgeler gibi, Efeler Bayırı’nın göğsünde, kavrulmuş çehresinde kuşkulu bakışlar ve acı gülümseyişlerle gözleri ufukta, kulağı seste, onları bekler; yolları gözler.