Koyun ağılında doğdum. Oğlan olduğum için, kartal tüyü ile gözüme kara sürme çektiler. Kız olsaydım, sürmeyi güvercin tüyü ile çekeceklerdi gözüme. Kalabalık bir aileydik. On üç kardeştik. Anamla babamı da katınca, üç odalı evde, on beş nüfuslu bir aşirete dönüşürdük, hayatlarımız birbirine karışırdı. Göçebeydik. At, eşek sırtları, kıl çadır altları yurdum oldu. Yalınayak, başım çıplaktı. Duyduğum korkuların çoğu açlık ve üşümek üzerineydi. En çok duyduğum ses, çan sesiydi. Ormanda kaybolmayayım diye boynuma bir oğlak çanı takmışlardı. (...) Babam, öğretmenle anlaşarak aynı yılın güzünde ilkokula yazdırdı beni. Yine ayağım yalın, başım çıplaktı. Kalemimi iple boynuma bağlamışlardı.