“Bütün solcu gençler gizli gizli aşk acısı çekiyordu, hepsi efkârlıydı. Solculukla aşk acısı akrabaydı sanki, her hallerine bir derinlik, efkâr, isyan sinmişti; göğse vurulan yumruk, koparılan düğmelerle hatırlarım onları. Aşklarını da devrim gibi kendi kapalı dünyalarında birbirleriyle paylaşıyorlar ama halleri, tavırları çekici bir haleyle kuşatıyordu onları. Biz çocuklar onların ‘ne olduklarını’ tam anlayamıyorduk ama onlar gibi olmak istiyorduk.” Türkiye’de sol hareket içinde ’68’liler ve ’78’liler üzerine çok konuşuldu. Nabi Kımran ise ’87’lileri hatırlatıyor; yani siyasi sosyalleşmesini 12 Eylül rejiminden çıkış döneminde, 1980’lerin ikinci yarısında yaşayan kuşağı... Kitap, gri bir ara dönemin bahse değmez “nesnesi” gibi görülen, daha doğrusu genellikle pek görülmeyen bu kuşağın yaşam, eylem ve duygu dünyasını anlatıyor. Onların özlemleri ve cesaretleriyle, büyük kayıplar vererek yürüttükleri mücadeleleri hatırlıyor ve hatırlatıyor. Bu “kayıp” görülen kuşağın temsilcilerinin 1990’lardaki ve 2000’lerdeki macerasının da izini sürüyor. Başta öğrenci hareketi olmak üzere, 12 Eylül darbesini izleyen on yılın atmosferi hakkında canlı bir tanıklık, Ne Geçmiş Tükendi Ne de Yarınlar... Öncesinde de, bu kuşağın 12 Eylül arifesindeki sosyalleşme ve siyasileşme (veya “solculaşma”) tecrübesine ilişkin, capcanlı bir tanıklık.