“Kurtarılmak için prens mi beklemeli? Bu bekleyişe bir son vermeli! Benim aklıma çok güzel bir fikir geldi. Madem Pamuk Prenses’in yediği elma zehirli, bu zehri boğazından çıkarmak gerekli. Şimdi hep beraber düşünmeli, bir çözüm üretmeli. Vakit, birlik olma vakti.” Nardaniye Hanım’ın Pamuk Prenses’e, Mercimek Çocuk’un Parmak Çocuk’a ya da Tulpar’ın Pegasus’a benzediğini biliyor muydunuz? Yoksa bu benzetilen kahramanları hiç duymadınız mı? Karışık Kuruşuk Masallar, zamanında anlatılan ancak zamanla unutulan kahramanlarla tanıştırıyor sizi. Hep birlikte yeni bir maceraya atılmaya ne dersiniz? İşte karşınızda Doğu ve Batı’nın masal kahramanlarının bir araya geldiği, şarkılı ve eğlenceli masal serisi! Siz anlattıkça çoğalsın onların da sesi… KİTAPTAN Merhaba! İşte kitabın sonundaki BÜYÜK SORU: PEKİ YA DÜRDANE DE NEREDEN ÇIKTI? Hadi gel, anlatayım. Geçen gün biriyle tanıştım. Adı Nardaniye Hanım. Cadı ona kötülük yapınca şişti her bir yanı. Börekten midir nedir, ağzı da çok yandı. Düşündü taşındı, en iyisi yola çıkmaktı. Yol gitmekle biter mi? Bitmeyeceğini o da anladı. Dağın ortasına gelince biraz yavaşladı. İleride bir kulübe, içinde de yaşayanlar vardı. Adına “Kırk Haramiler” diyorlardı. Ama masal bununla kalmadı, Yedi Cüceler de aralarına katıldı. Pamuk Prenses’i de görünce Nardaniye gözlerine inanamadı. Anlayacağın dostum, bu masallar iyice birbirine karıştı. Bir ip gibi, birbirine dolandı! Hadi, tut şu masalın ucundan! Şimdi anlatmanın tam zamanı… Nardaniye büyüdükçe öyle güzel olmuş ki… Saçları simsiyah, gece gibi; gözleri iri iri, kömür gibi; gülüşü kıymetli, bal gibi… Bu güzelliği kıskanınca cadı, kötülük yapmak istemiş bir gece vakti. Almış eline bir börek, içine zehir katmış gülerek. Koymuş masanın üzerine, bir de not düşmüş Nardaniye’ye: “Nardaniye, Nardaniye, beni merak etme. Biraz işim var, akşama dönerim eve. Sen karnını aç bırakma, ye şu börekleri afiyetle.” Bunun üzerine masallar birbirine karışmış, herkes Pamuk Prenses’in yanına yaklaşmış. Biri ayağından tutmuş, biri kolundan. Yüz üstü döndürüp, sırtını sıvazlamışlar. Bir denemişler olmamış, iki denemişler olmamış, pes etmek yakışır mıymış? Derken üçüncü kez denemişler… O da ne! İyi ki de vazgeçmemişler! Sonunda, boğazında kalan elma kırıntıları çıkmış, prensesin gözleri açılmış. Nardaniye sevinip ayaklanmış, Pamuk Prenses’e kocaman sarılmış. Başlarına gelenler, meğer hemen hemen aynıymış. Sanki, sanki kardeş olmalılarmış!