Yirminci yüzyılınn başlarında bütün dünya “Mürekkep Yıkımı” denen bir olay ile sona ererken, uygarlık denen kavram da Anadolu benzeri “Yurt” denen kurgusal bir coğrafyaya sıkışır. Yıkımın beraberinde getirdiği ölümden ve çaresizlikten kaçmaya çalışan Yurt’un dört bir yanındaki insanlar kendi sağ kalım mücadeleleri için farklı yollar benimser. Bazı insanlar doğrucul amaçlar doğrultusunda yanlış yollar seçmişken, bazıları da yanlış amaçların peşinden koşarken doğru yolu görmüştür. Tabi Yurt’ta doğru ve yanlışı birbirinden ayıran somut bir sınır yoktur. Bu coğrafyanın çevresini sarmış bir Mürekkep felaketi ve onun arkasından getirdiği bir “leke” vardır. Leke her gün yavaş ama kararlı bir şekilde Yurt insanının yüreğine biraz daha yaklaşırken her şey daha da kızışacak ve insanlar hem kendi iç dünyalarında hem de dış dünyalarında bir yüzleşme yaşayacaklardır. İnsanların kimlikleri, etikleri, şüpheleri ve düşleri olduğu gibi sorgulanacaktır. Ne olursa olsun tekinsiz bir düşünce, yıkımın gücünden doğan bir fısıltı herkesin zihninde yankılanmaktadır. Tarih mürekkep ile bitecektir.