“Silinip gitmiş ve en kötü muameleye maruz kalmış olan bu duyumuzun nasıl ve hangi nedenle aynı zamanda en mahrem ve en vahşi duyu olduğunu anlamak için burnumuz ve koku zekâmızın yeteneklerini kateden keşif dolu bir yolculuk yapmayı öneriyorum size. Amaç, örneğin bir koku aldığımızda neler olduğuna dair genel bir bakış açısı sunmak ve son yapılan bilimsel araştırmalar ışığında günlük yaşamda karşılaşabileceğimiz birtakım gerçekleri basit şekilde açıklamaktır.” Koku alma, diğer duyularımızın yanında “üvey” evlat muamelesi görür. Gündelik rutinler açısından düşünürsek, örneğin görmemenin daha büyük engeller çıkaracağı açıktır kuşkusuz, fakat pandemi zamanlarından hatırlanacağı gibi koku duyusunun kaybı diğer pek çok problemin yanında ciddi bir sorundu ama o kadar da önemsenmedi. Anna D’Errico’nun Mükemmel Duyu’su bir yandan burnun üvey evlatlık statüsünü fiziksel yapısını titizlikle ortaya koyarak tartışıyor. Öte yandan burnun hatıralarla iç içeliğine, tat ile bağına, sözgelimi kızarmış ekmek kokusunun kişiyi anılarda çıkardığı yolculuğa, o kokuyu bir mekân veya olayla eşleştirmeye değiniyor. Kokunun toplumsal rolünü de hesaba katıyor. Kötü ve hoş kokulara ilgi duyan, kokuları neden duyduğumuzu merak eden, koku bilimiyle ilk defa karşılaşan, belki de bir tutku ya da bir heves nedeniyle öncesinde bu bilimle tanışmış ve daha fazlasını öğrenmek isteyen herkese hitap eden bir inceleme.