Kaç yaşına gelmiştim, hala bir arabam yoktu. İşe otobüsle gidip geliyordum. Ama Pazarlama Müdürü Erkut Bey'in arabası vardı, çünkü o mühendisti. O İTÜ mezunuydu, ben Açıköğretim'i zar zor on yılda bitirmiştim. O şirkete para kazandırıyordu, ben ise hiçbir şey kazandırmıyor, sadece para harcıyordum. Bir insan istese başarıdan bu kadar uzak bir hayat yaşayamazdı.Tüm bunlar yetmezmiş gibi, akşam bir de canım hiç istemediği halde Nermin'le buluşacaktım. Evinizde olur da bir karafatma görürseniz onu öldürmeyin. Üzerine bir kavanoz kapatıp bir süre izleyin. Bir süre sonra o da kavanozun kenarına gelip sizi izleyecektir. Şimdi o suratı unutmayın, alın bir kadın vücudunun üzerine koyun, işte size Nermin. Merhaba Nermin. Nasılsın? Aşık mısın hala bana?***Biz kendi sıradan yaşantılarımızdan şikayet ederken, hepimize ibret olacak sıkıcılıktaki bir işe, dünyanın sevilesi olmaktan en uzak sevgilisine ve kendi başarısızlığı ile önemsizliğine dair sarsılmaz bir inanca sahip Muazzam Bey'in, adıyla alay edercesine vasat ve sönük olan hayatı ise bambaşka bir yöne girmek üzereydi...***Sandalyeyi yatağın yanına çekerek oturdu, bacak bacak üstüne attı. Muazzam, kızımı öldürmüşsün. Hayırdır bir terbiyesizliği falan mı oldu sana? diye sordu. Hayır efendim, bana karşı en ufak bir terbiyesizliği olmadı. Aksine çok terbiyeli yetiştirmişsiniz kendisini, çok teşekkür ederim size. diye cevap verdim.***Bizim de Renkli Televizyonumuz Vardı, Yedi Kere Sekiz ve Allah Belanı Versin Brokoli kitaplarının yazarı Onur Gökşen, dünyanın en şahane ismine sahip bu ilk romanında, sıradan hayatlar ve sıkıcı zorunluluklar içinde debelenen günümüz insanını, zihinlerin en derin ve karanlık köşelerindeki hayallerin gerçeğe dökülebildiği bir dünyaya davet ediyor.