“Modern felsefenin esas konusu sanayileşme değil, milliyetçiliktir; buhar makinesi ve bilgisayar değil, ulustur. Alman felsefesi (Marksizm dahil olmak üzere), sancılı bir oluşum çağındaki Almanya’yla ilgiliydi; İngiliz ampirizmi, serbest ticaret ve ilkel endüstriyel hegemonya devrindeki Anglo-Britonlarla ilgiliydi; Amerikan pragmatizmi, Batı sınırına dayanılmasının ardından ABD demokrasisinin yayılmasıyla ilgiliydi; Fransız varoluşçuluğu, 1789 Cumhuriyetçiliğinin yirminci yüzyıldaki yenilgilerinin ardından düştüğü açmazı temsil ediyordu.” çocukluk hastalığı, saçmalık, akıldışılık, kaba ilkellik... Ötesi, modern çağın karanlık yüzü. Günümüzde milliyetçilik ile birlikte anılan onca benzer tanımlamaya bakılırsa, son kullanma tarihinin dolması murat edilen arkaik bir lanetten söz ediliyor gibi. Peki, Nairn’in milliyetçiliğe atfen kullandığı iki-yüzlü Roma tanrısı “Janus” metaforu bize ne söylüyor olabilir? Kendilerini modernizmin “ilerlemeciliği” ve sanayileşmenin yıkıcı hükümranlığı altında bitap düşmüş hissedenler, “yüzlerini” geçmişe çevirdiklerinde ne görüyorlardı? Milliyetçilik, hangi arzulara cevap vererek işlevselleşiyordu?