Mevlânâ Ekmeleddin Tabîb’in şöyle dediği nakledilir: Bir keresinde kutlu sultan Rükneddin, “Çok kuvvetli bir panzehir hazırlamak gerekir.” buyurdu. Onun bu emri üzerine panzehir için gerekli bütün maddeler her yerden bir araya getirildi. İlacın hazırlanacağı gün evin bir köşesine çekilip onu hazırlamakla meşguldüm. Evin bütün kapıları, giriş çıkışları kapatıldı. İlacın hazırlanması tamamlandığında, Hüdâvendigâr hazretleri, Allah onun ruhunu mübarek kılsın, evin bir köşesinden ansızın görünüverdi. Huzuruna gittim, elini öptükten sonra mübarek parmağıyla şereflendirir diye panzehri küçük bir küpün içinde önüne bıraktım. Asla iltifat etmedi ve “Ey Mevlânâ Ekmeleddin! Okyanus suyu panzehir olsa, içimizi ısıran ejderhaya çare olmaz,” deyip anında gözden kayboldu. Büyük mutasavvıf Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hakkında günümüze kadar çok sayıda eser kaleme alınmıştır. Bu eserler arasında, Mevlânâ’nın hayatı, hocaları ve halifeleri hakkında bilgi veren Sipehsâlâr Risâlesi’nin (Mevlânâ Menkıbeleri) önemli bir yeri vardır. Mevlânâ ve çevresi hakkındaki ilk menâkıbnâmelerden biri olan elinizdeki bu eser, kırk yıl Mevlânâ’nın hizmetinde bulunmuş, saraydaki kumandanlık (sipehsâlâr) görevinden ayrıldıktan sonra Mevlânâ dergâhının malî işleriyle meşgul olmuş Ferîdûn-i Sipehsâlâr tarafından Mevlânâ’nın sır tutmada güvenilir ve samimi bir müridinin isteği üzerine kaleme alınmıştır. Üç bölümden oluşan Sipehsâlâr Risâlesi’nin ilk bölümü Sultânü’l-ulemâ Bahâeddin Veled’e, ikinci ve en geniş bölümü Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’ye, üçüncü bölümü Mevlânâ’nın dostlarına ve ondan sonra makamında bulunan çelebilere ayrılmıştır. Bu kutlu zâtların yaşadığı dönemi idrak etmiş bir müellifin Mevlânâ ve Şems-i Tebrîzî ile ilgili bizzat şahit olduğu olayları aktardığı bu klasiği keyifle okuyacaksınız…