Zeytin'in dünyası ''önce''leri hiç fark etmediği kadar iyiydi. Elmalı bitki çayının kokusu tüm evi kaplar, herkes birbirine sarılır, uykudan önce masallar anlatılırdı. ''Sonra'', günün birinde her şey giderek zorlaştı. Babasıyla bir başına kalması yetmezmiş gibi; etraftaki elma kokusu kayboldu, masallar Zeytin'den önce uykuya daldı. Geriye sadece sımsıkı sarılmalar kaldı. ''Şimdi'' denen şeyin daha en başındayken hayat acımasız yüzünü göstermekten kaçınmadı. Kalplerindeki üzüntü ve dillerindeki öfke dolu kelimeler günden güne çoğaldı. Neyse ki bahçelerindeki ihtiyar meşe ağacı vardı; ağacın tepesinde ise umutlar ve yarınlar... Zeytin ile babası, iki kişiyken bile üç kişiydiler artık. Hem de sonsuza kadar... Çocukların duygu dünyasında fırtınalar kopartabilecek hassas bir konuyu içten satırlara döküp sıcacık resimlerle buluşturan Meşe Ağacındaki Ev, yitirdiklerimize duyduğumuz özlemi sevgiyle sarıp sarmalayan, şiir gibi bir kitap.